Archive | Şubat, 2011

Sabayon Linux 5.5 SpinBase ve CoreCDX

Fabio Erculiani, özel paket yönetimi ve pek çok üstün özellikleri ile Gentoo tabanlı bir dağıtım olan Sabayon Linux’un 27 Ocak 2011’de duyurduğu 5.5 sürümünün SpinBase ve CoreCDX versiyonlarını duyurdu. İstenildiği gibi bir Sabayon oluşturmak için temel alınan ve Anaconda yükleyici içeren SpinBase; minimum özelliklere sahip bir ortam. Diger versiyona “CoreCD” adı verilmesinin kullanıcılarda kafa karışıklığına sebep olabileceği düsünüldüğünden “CoreCDX” isminde karar kılınmış. CoreCDX; SpinBase modülü ve özellikleri üzerine inşa edilmiş, X. Org (grafik sunucu) ve Fluxbox masaüstü yöneticisi içeriyor. Erculiani; sistemin, 2.6.37 Linux çekirdeği ve glibc 2.11 üzerine yapılandırıldığını belirtti. Her zaman olduğu gibi, sistemin 5 dakika içinde kurulabileceği söyleniyor. Sabayon Linux 5.5 SpinBase ve CoreCDX hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için sürüm duyurusunu inceleyebilirsiniz.

0

Richard Matthew Stallman Türkiye’de!

Özgür Yazılım Vakfı’nın kurucusu Richard Matthew Stallman, 7 yıl sonra tekrar Türkiye’de. İstanbul Yeditepe Üniversitesi Bilgisayar Topluluğu’nun konuğu olarak Türkiye’ye gelen Stallman, 26 Şubat 2011 Cumartesi günü saat 14:30’da bu yıl yedincisi düzenlenecek olan Bilgisayar Mühendisliği Ögrencileri Kongresi‘nde (BILMÖK) “Yazılım Patentlerinin Tehlikesi” konulu bir konuşma yapacak. Konusmasında, yazılım patentlerinin yazılımların geliştirilmesini nasıl engellediğini ele alacak olan Stallman; 27 Subat 2011 Pazar günü saat 13:00’te LKD, EMO Ankara şubesi, INETD ve Ankara Barosu Bilişim Kurulu’nun Ankara Barosu Eğitim Merkezi‘nde düzenlediği etkinlikte ise “Özgür Yazılım ve Özgürlüğünüz” konulu bir konuşma yapacak. Her iki konuşma sırasında da simultane çeviri yapılacak.

0

Yazılımın Neden Sahibi Olmamalıdır?

Sayısal bilgi teknolojisi, bilginin güncellenmesini ve kopyalanmasını kolaylaştırarak insanlığa katkıda bulunmaktadır. Bilgisayarlar bu işlemleri hepimiz için daha kolay hale getirmeyi vaad etmektedirler. Bu kolaylaştırma, herkes tarafından istenmemektedir. Telif hakları sistemi yazılım programlarına, çoğunun yazılımının olası faydalarını kamudan saklama gayesinde bulunan “sahip” verir. Kullandığımız yazılımların yalnızca kendileri tarafından kopyalanabilir ve değiştirilebilir olmasını istemektedirler. Telif hakları sistemi matbaa ile eşzamanlı gelişmiştir— kopyalamaya seri üretimi getiren teknoloji. Telif hakları sistemi bu teknoloji ile uyum içindeydi çünkü burada söz konusu olan sadece seri ve yüksek hacimli üretim yapabilecek kopyalayıcıların kısıtlanmasıydı. Bu sistem, kitap okurlarının özgürlüğünü kısıtlamıyordu. Baskı makinasına sahip olmayan sıradan birf okur, kitabını ancak kalem ve mürekkep kullanarak kopyalabilirdi ve bunun için çok az okur suçlanmıştı.

Continue Reading →

Sayısal teknoloji matbaaya göre çok daha esnektir: bilgi bir kez sayısal hale sokulduktan sonra kolayca kopyalanarak başkaları ile paylaşılabilir. İşte tam da bu esneklik telif hakları gibi bir sistem ile uyumsuzluğa yol açar. Günümüzde yazılım telif haklarının uygulanması için giderek artan şiddette tedbirlerin alınmasına da bu uyumsuzluk yol açmaktadır. Yazılım Yayıncıları Birliği’nin (Software Publishers Association – SPA) şu dört uygulamasına bakalım:

  • Arkadaşınıza yardım etme amacıyla dahi olsa yazılım sahiplerine itaat etmemenin yanlış olduğunu vurgulayan yoğun propaganda.
  • İş ya da okul arkadaşlarını gizlice şikayet edecek ispiyoncularla işbirliğine gidilmesi.
  • İşyerlerine ve okullara (genellikle polis yardımı ile) yapılan baskınlar ve insanlardan kanun dışı kopyalama yapmadıklarına dair kanıt istenmesi.
  • MIT‘den David LaMacchia gibi kişilerin, bırakın yazılım kopyalamayı (herhangi bir şey kopyaladığı için suçlanmadı), sadece kopyalama cihazlarını açıkta bırakmaları ve bunların kullanımını sansürlemedikleri gerekçeleri ile resmen suçlanmaları (ABD devleti tarafından, SPA’nın talebi üzerine).

Bu uygulamalar, her kopyalama makinasının başında izinsiz kopyalamayı engellemek üzere bir görevli bulunan ve vatandaşlarının bilgiyi gizlice kopyalayıp el altından ‘samizdat’ olarak dağıtmak zorunda kaldığı eski Sovyetler Birliği’ndeki uygulamaları andırmaktadır. Elbette aralarında bir fark var: Sovyetler Birliği’ndeki bu uygulamaların amacı politikti, ABD’de ise asıl amaç kârdır. Ancak bizi etkileyen amaçlar değil eylemlerdir. Her ne sebeple olursa olsun bilgi paylaşımının engellenmek istenmesi benzer yöntemlere ve sert uygulamalara yol açmaktadır.

Yazılım sahipleri bilgiyi kullanma hakkımızı kontrol etmek için pek çok çeşit görüş hazırlarlar:

  • Terim karmaşası yaratmak.Sahipler, “korsanlık” ve “hırsızlık” gibi kötü çağrışımlı sözcüklerin yanı sıra “fikri mülkiyet” ve “zarar” gibi hukuki terimleri kullanarak kamuoyuna belirli bir düşünce şeklini dayatmaya çalışmaktadırlar— programlar ile fiziksel nesneler arasında bir basit benzetme.Fiziksel nesnelerin mülkiyetine dair fikir ve içgüdülerimiz, bu nesnelerin sahibinin elinden alınmalarının> doğru bir şey olup olmadığı üzerine kuruludur. Bir şeyin kopyalanmasına direk olarak ilgilendirmez. Yine de yazılım sahipleri birebir aynı mülkiyet kavramlarını uygulamamızı istemektedirler.
  • Abartma.Sahipler, kullanıcılar programları izinsiz olarak kopyaladıklarında “zarar” gördüklerini veya “ekonomik kayba” uğradıklarını söylerler. Ancak kopyalama yazılım sahibi üzerinde doğrudan bir etkiye yol açmaz ve kimseye zarar vermez. Yazılım sahibi, ancak yazılım için para ödeyecek bir kullanıcı bunun yerine kopyalamayı tercih ederse bir kayba uğrayabilir.Biraz düşünürsek görürüz ki çoğu kişi kopyaladığı şeyi para karşılığı satın alacak değildir. Buna rağmen yazılım sahipleri sanki herkes bir kopyayı satın alacakmış gibi ‘kayıp’larını hesaplarlar. Buna en nazik ifade ile abartmak denir.
  • Kanun.Yazılım sahipleri sık sık kanunların mevcut durumundan ve bizi tehdit etmek için kullanabilecekleri cezalardan bahsederler. Bu yaklaşım, içinde günümüz yasalarının sorgulanamaz bir ahlak öğretisi olduğu düşüncesini barındırır—aynı zamanda da söz konusu cezaları (hiç kimsenin varlıklarından sorumlu olmadığı) doğa yasaları olarak kabul etmemiz beklenir.Bu ikna etme yöntemi eleştirel düşünceye fazla dayanamaz, alışılmış düşünsel pratikleri kuvvetlendirmeye yöneliktir.

    Kanunların haklı/haksız ayrımı getirmediği aşikardır. Her Amerikalı hatırlamalıdır ki, 1950’lerde, pek çok eyalette bir siyahi kişinin otobüsün ön kısmında oturması kanunen yasak idi ancak bunun haklı olduğunu ancak ırkçılar iddia edebilir.

  • Doğal haklar.Yazarlar genellikle yazdıkları programlar ile aralarında özel bir bağ bulunduğunu ve bu sebepten dolayı programla ilgili istek ve çıkarlarının geriye kalan herkesinkinden—hatta dünyanın geriye kalanından daha önemli olduğunu savunurlar. (Genellikle yazılımın kopyalama hakkına sahip olan yazarı değil, bir şirkettir, ancak bu çelişkiyi görmezden gelmemiz beklenir.)Bu iddiayı bir etik aksiyomu olarak sunanlara—yazar sizden daha önemlidir aksiyomu—kendim de kayda değer bir yazılım geliştiricisi olarak ancak bu iddianın saçma olduğunu söyleyebilirim.

    Ancak insanlar bu doğal haklara dair iddiaları iki sebepten ötürü mantıklı bulmaya eğilimlidir.

    Birinci sebep fiziksel nesnelere benzetme eğilimidir. Ben makarna makarna pişirdiğimde bunu bir başkası yerse itiraz ederim çünkü öyle bir durumda ben yiyemem. Karşımdakinin eylemi ona fayda sağladığı ölçüde bana zarar verir; içimizden sadece biri makarna yiyebilir, o halde soru şudur: kim? Aramızdaki en küçük bir ayrım dahi etik dengenin değişmesini getirir.

    Yukarıdaki durumdan farklı olarak benim yazdığım bir programı çalıştırmanız ya da değiştirmeniz sizi doğrudan etkilerken beni ancak dolaylı yoldan etkiler. Bir arkadaşınıza verdiğiniz kopya sizi ve arkadaşınızı beni etkilediğinden daha çok etkiler. Böyle şeyleri yapmamanızı söyleme gücüne sahip olmamalıyım. Hiç kimse olmamalı.

    İkinci sebep ise yazarların doğal hakları olması gerektiği kuramının, toplumumuzun kabul edilmiş ve sorgulanamaz bir geleneği olarak insanlara anlatılmış olmasıdır.

    Tarihi açıdan bakarsak tam tersi durumun söz konusu olduğunu görürüz. ABD Anayasası oluşturulurken yazarların doğal haklara sahip oldukları fikri öne sürülmüş fakat kesin ve net şekilde reddedilmişti. İşte bundan ötürü ABD Anayasası telif hakları sistemine izin verir ancak bunu şart koşmaz. Telif hakkının geçici olmak zorunda olduğunun belirtilmesinin sebebi de zaten budur. Yine ABD Anayasa’sında telif hakkının amacının yazarı ödüllendirmek değil, gelişmeyi teşvik etmek olduğu belirtilmiştir. Telif hakkı kısmen yazarı ve daha fazla da yayıncıları ödüllendirir ancak bu ödüllendirmenin amacı davranış değişikliğini sağlamaktır.

    Toplumumuzun asıl geleneği telif hakkının kamunun doğal haklarına tecavüz ettiği yönündedir—ve telif hakkına ancak uzun vadeli kamu yararı yüzünden izin verilmektedir.

  • Ekonomi.Yazılımların sahipli olması gerektiği iddiası ile ilgili olarak öne sürülen son görüş ancak bu şekilde daha çok yazılım üretmenin mümkün olacağı düşüncesidir.Diğerlerine kıyasla bu görüş biraz daha mantıklı bir yaklaşım gibi durmaktadır. Geçerli bir hedefe yöneliktir—yazılım kullanıcılarını tatmin etmek. İnsanların bir şeyi üretmelerinin karşılığını iyi bir şekilde almaları halinde o şeyden daha çok ürettikleri deneysel olarak gözlemlenebilir.

    Ancak ekonomik görüşün bir kusuru vardır: farkın sadece ne kadar para ödendiği ile ilgili olduğu varsayımına dayanır. Bu varsayıma göre bizim istediğimiz yazılım üretimidir, yazılımın sahibi olsun ya da olmasın.

    İnsanlar bu varsayımı olduğu gibi kabul ederler çünkü fiziksel nesnelere dair deneyimlerimizle uyumludur. Bir sandviçi ele alalım. Eşdeğer bir sandvici bedava ya da fiyatını ödeyerek alabilirsiniz. Eğer böyle ise iki eylem arasındaki tek fark ödediğiniz paradır. Satın almak zorunda olmanız ya da olmamanız sandvicin tadını, besleyici değerini değiştirmez ve her halükarda o sandvici sadece bir kez yiyebilirsiniz. Sandivici bir sahipten satın alıp almamanız bu eylemin ardından cebinizde kalan para dışında başka hiçbir şeyi doğrudan etkileyemez.

    Bu düşünce her fiziksel nesne için geçerlidir—bir sahibinin olup olmaması onun ne olduğunu doğrudan etkilemez ya da onu aldıktan sonra onunla ne yapacağınızı.

    Ancak eğer bir programın sahibi varsa bu onun ne olduğunu ve onu satın alırsanız onunla ne yapacağınızı etkiler. Buradaki fark sadece para farkı değildir. Yazılımların sahiplerinin bulunması sistemi, bu sahiplerin bir şey üretmesini sağlar ancak üretilen şey toplumun ihtiyaç duyduğu şey değildir. Bu da hepimizi etkileyen korkunç bir etik kirliliğe yol açar.

Toplumun neye ihtiyacı vardır? Vatandaşlarının sorunsuzca erişebileceği bilgiye ihtiyacı vardır—örneğin insanların sadece çalıştırabilecekleri değil aynı zamanda okuyabilecekleri, düzeltebilecekleri, uyarlayabilecekleri, geliştirebilecekleri programlar. Ancak yazılım sahiplerinin sunduğu, genellikle inceleyemeyeceğimiz ya da değiştiremeyeceğimiz bir kara kutudan ibarettir.

Toplumun aynı zamanda özgürlüğe ihtiyacı vardır. Bir programın bir sahibi olduğunda insanlar hayatlarının bir bölümü üzerindeki kontrolü kaybetmiş olurlar.

Tüm bunların ötesinde toplumun ihtiyacı olan şey vatandaşlar arasındaki gönüllü işbirliği ruhunun pekiştirilmesidir. Yazılım sahipleri, bizler komşularımıza doğal olarak yardım ederken bu yaptığımız şeyin “korsanlık” olduğunu söylediklerinde toplumumuzun ruhunu kirletmiş olurlar.

Bu yüzden özgür yazılımdan bahsederken kast ettiğimiz özgürlük kavramıdır; fiyat kavramı değil.

Sahiplerin öne sürdüğü ekonomik görüş hatalıdır ancak ekonomi meselesi gerçek bir meseledir. Bazı insanlar sırf işin zevkinden ve getireceği ruhsal tatmin, şöhret gibi şeylerden ötürü faydalı yazılımları geliştirirler ancak bu insanların geliştirdiklerinin ötesinde yazılımları istiyorsak para bulmamız gerektiği doğrudur.

10 yıldır özgür yazılım geliştiricileri para bulmak için bazı yöntemleri denemiş ve bazen başarılı olmuşlardır. Kimsenin çok zengin olması şart değildir; ortalama bir Amerikan ailesinin geliri yıllık olarak yaklaşık 35.000$’dır ve bu miktarın programlamadan çok daha zevksiz işler için bile yeterli motivasyonu sağladığı görülmüştür.

Yıllar boyunca, ta ki bir üniversite vakfı bunu gereksiz kılana dek, geliştirmiş olduğum özgür yazılımlara talebe yönelik özelleştirmeler yaparak hayatımı kazandım. Eklediğim her özellik süreç içinde standart sürüme de eklendi ve böylece halka sunuldu. Müşterilerim, bireysel olarak öncelikli olduğunu düşündüğüm özellikleri bir an önce geliştirmem yerine kendi ihtiyaçları için gerekli olan özellikleri geliştirmem için bana para ödediler.

Bazı özgür yazılım geliştiricileri teknik destek hizmeti satarak para kazanmaktadır. 50 kişiyi istihdam eden Cygnus Support [bu yazı yazıldığı esnada], yaptığı hesaplara dayanarak personelinin vaktinin %15’inin özgür yazılım geliştirmeye gittiğini belirtmektedir — bir yazılım firması için kayda değer bir oran.

Aralarında Intel, Motorola, Texas Instruments ve Analog Devices’ında bulunduğu bazı şirketler bir araya gelerek C dili için özgür GNU derleyicisinin geliştirilmesi amacı ile finansal destek vermişlerdir. Bu arada Ada dili için GNU derleyicisi ABD Hava Kuvvetleri tarafından parasal olarak desteklenmektedir çünkü bu kurum kaliteli bir derleyiciye sahip olmanın en düşük maliyetli yolu olarak bunu görmektedir. [Hava Kuvvetleri parasal desteği bir süre önce bitmiştir, şu anda GNU Ada derleyicisi çalışmaktadır ve bununla ilgili bakım ve geliştirmeler ticari olarak desteklenmektedir.]

Bunlar küçük örneklerdir, özgür yazılım hareketi henüz yolun başındadır. Ancak ABD’deki dinleyici tarafından desteklenen radyo örneğinde de görüldüğü gibi kullanıcıları para ödemeye zorlamadan da büyük eylemleri başarmak mümkündür.

Günümüzde yaşayan bir bilgisayar kullanıcısı olarak bir mülk program kullanıyor olabilirsiniz. Eğer arkadaşınız sizden bir kopya isterse onu reddetmek doğru olmaz. İşbirliği telif hakkından daha önemlidir. Ancak yeraltı olarak da tabir edebileceğimiz gizli kapaklı işbirliği iyi bir topluma yol açmaz. Kişi hayatı dürüstçe, açık bir şekilde ve gururla yaşamalıdır; bu da mülk yazılımlara “Hayır” demektir.

Yazılım kullanan diğer insanlarla açık açık ve özgür şekilde işbirliğine gitmeyi hak ediyorsunuz. Yazılımın nasıl çalıştığını öğrenmeyi hak ediyorsunuz ve öğrencilere bu bilgiyi öğretmeyi hak ediyorsunuz. Yazılım bozulursa takdir ettiğiniz bir programcıyı tutup onu düzeltebilmeyi hak ediyorsunuz.

Özgür yazılımı hak ediyorsunuz.

gnu.org

0

Debian Gnu/Linux 6 Squeeze

Debian Gnu/Linux’un kod adı “Squeeze” olan 6.0 sürümü duyuruldu. 2.6.32 Linux çekirdeği üzerine yapılandırılan Squeeze; önceki sürüm Lenny’den 10352 daha fazla yeni paket ve toplamda 29050’i aşkın paket içeriyor. 15436’nın üzerinde (ki bu, Lenny’deki paketlerin %67’sidir) güncellenmiş bulunuyor. Ayrıca, 4238’in üzerinde paket de (ki bu, Lenny’deki paketlerin %18’idir) kaldırılmıştır. X.Org 7.3’ten X.Org 7.5’e güncellenen sistem; yine çeşitli masaüstü ortamlarını seçenek olarak sunuyor: GNOME 2.30 (kimi parçalarıyla GNOME 2.32), KDE 4.4.5, Xfce 4.6.2 ve LXDE 0.5.0. Debian 6.0 Squeeze; Debian/GNU kullanım alanını ve FreeBSD projesinin çekirdeğini kullanan 32-bit PC’ler için (kfreebsd-i386) ve 64-bit PC’ler için (kfreebsd-amd64) Debian GNU/kFreeBSD adiyla iki yeni teknik ön-inceleme portu sunuyor. Bunlar, sağlam ortak sunucu yazılım desteğinin yanında, Linux tabanlı Debian sürümleri ile BSD dünyası tarafindan bilinen eşsiz özellikleri birleştirmis ve Debian ile yayımlanmış ilk Linux çekirdeği tabanlı olmayan portlar. Problemli firmware dosyalarını daha fazla içermeyen, tamamen özgür Linux çekirdeği ile gelen Squeeze; i386 ve amd64 mimarileri için “isohybrid” kalıpları da sunuyor. Normal CD tabanlı ISO9660 dosya sistemi kadar iyi, aynı zamanda geçerli görünen DOS tarzı bölümleme tablosu içeren kalıplar yardımıyla USB bellekler üzerinden kolaylıkla kurulum yapmak mümkün olacak.

0

PC-BSD 8.2 RC3

FreeBSD’ye dayalı bir masaüstü sistemi olan PC-BSD’nin 8.2 sürümünün üçüncü ve son sürüm adayı duyuruldu. PC-BSD ekibi; PC-BSD 8.2 için üçüncü sürüm adayını duyurmaktan mutluluk duyduğunu ifade ederken, bunun, 2-3 hafta içinde gelmesi beklenen sürümün son sürüm adayı olması umuluyor. Sistem, FreeBSD 8.2RC3’e güncellenmiş bulunuyor. PC-BSD 8.2 RC3; KDE 4.5.5 masaüstü yöneticisiyle geliyor. Xorg 7.5, Nvidia Driver 260.19.29, FireFox 3.6.13, K3B 2.0.1_4, OpenOffice 3.2.1, Pidgin 2.7.7, The Warden 1.1.2, Thunderbird 3.1.7, VLC 1.1.5_2 sistemle gelen paketlerden bazıları. PC-BSD 8.2 RC3 hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için sürüm duyurusunu, sürüm notlarını ve değişiklik listesini inceleyebilirsiniz.
Continue Reading →

PC-BSD 8.2 RC3 edinmek için aşağıdaki linkten yararlanabilirsiniz.

0

Linux, GNU ve Özgürlük

Joe Barr’ın makalesinde SIGLINUX’a yaklaşımımı eleştirdiğinden beri, gerçekte neler olduğu hakkında kayıtları doğru ayarlamak ve nedenlerimi belirtmek istiyorum. SIGLINUX beni konuşmak için davet ettiğinde, bir Linux Kullanıcı Grubu’ydu; bütün sisteme “Linux” diye çağırılan GNU/Linux sistem kullanıcıları için bir gruptu. Bu yüzden bende kibarca eğer GNU projesinden birinin onlara konuşma yapmasını istiyorsa, GNU projesine doğru davranmalarını ve sistemi “GNU/Linux” diye çağırılmaları gerektiğini anlattım. Sistem GNU’nun bir çeşididir ve GNU projesi başlıca geliştiricisidir bu yüzden toplumsal kurallar bizim seçtiğimiz bir isimle çağrılmasını söyler. İstisna için güçlü nedenler olmasına rağmen, genellikle GNU’ya gerekli itibarı vermeyen kurumlara konuşma yapmayı reddederim. Başkalarının konuşma özgürlüğüne saygı duyarım ama bende konuşma yapmama konusunda özgürüm.

Continue Reading →

Sonralarda, SIGLINUX’tan Jeff Strunk, grubunun politikasını değiştirmeye çalışıp, FSF’ye grubunu GNU/Linux’un kullanıcı grup sayfalarında listelemesi için rica etti. Bizim web sayfası yöneticimiz “SIGLINUX” adı altında listeleyemeceğini; çünkü bu ismin Linux grubu hakkında olduğunu imâ ettiğini söylemiştir. Akabinde Strunk ismi “SIGFREE” olarak değiştirmeyi önermiş ve web sayfası yöneticimiz bunun uygun olacağını belirtmiştir. (Barr’ın makalesi bu teklifi bizim reddettiğimizi söylüyor.) Bununla birlikte grup “SIGLINUX” olarak kalmaya karar verdi.

Bu noktada konu tekrar dikkatimi çekti ve olabilecek diğer isimlerle ilgilenmelerini önerdim. Sistemi “Linux” olarak isimlendirmeden seçebilecekleri birçok isim var ve hoşlandıkları bir isimle ortaya çıkacaklarını umdum. Bildiğim kadarıyla durum hâlâ aynı şekilde devam ediyor.

Barr’ın yazdığı gibi bazı insanların olayları, Microsoft’un monopol gücü ile karşılaştırılablir “kuvvetin uygulaması” olarak gördüğü doğru mu? Muhtemelen öyle. Bir daveti reddetmek bir baskı değildir ama sistemin “Linux” olduğuna inanmaya şartlanmış insanlar, bazen şaşırtıcı şekilde çarpık görüşler geliştirirler. Bu ismi haklı cıkartmak için pireyi deve ve deveyi pire gibi görmek gerekiyor. Eğer bu gerçeği görmezden gelebilirseniz ve Linus Torvalds’ın tüm sistemi 1991’de geliştirmeye başladığına inanıyorsanız ya da temel dürüstlük ilkelerinizi görmezden gelebiliyorsanız ve Torvalds’ın yapmamış olsa da itibar kazanmasını uygun görüyorsanız, sorduğunuz zaman size konuşma borçlu olduğuma inanmanız da küçük bir adımdır.

Sadece düşünün; GNU projesi işletim sistemi geliştirmek için başlar ve yıllar sonra Linus Tovards GNU’ya önemli bir parça ekler. GNU projesi der ki: “Lütfen projemizden eşit söz edin” ama Linus diyor ki: “Onları yapılanlar için takdir etmeyin; herşeyi benim adımdan isimlendirin.” Şimdi GNU projesini bencillikle suçlayan insanların kafa yapılarını göz önüne getirin. Bu kadar yanlış yargılamak için güçlü önyargı gerekir.

Önyargılı bir kimse, GNU projesiyle ilgili her çeşit haksız söylemde bulunup, kendisini haklı görebilir; takipçileri onu izleyecektir, çünkü önyargılarını oluşturmada her biri diğerinden destek alır. Muhalifler açığa çıkartılır; şayet “Linux” adı altında bir çalışmaya katılmayı reddersem, bunu bağışlanamaz görüp, hasta istekleri doğrultusunda beni sorumlu tutarlar. Bu kadar çok insan bu projeye sadece “Linux” dememi isterken, bu projeyi başlatan ben nasıl olur da şikayet etmem? Ve zorla bir konuşmayı reddetmek, onları zorla mutsuz yapar. Bu Microsoft kadar kötü bir baskıdır.

Şimdi, belki merak edebilirsiniz niçin sadece soruna baş eğip, bütün üzüntülerden kaçınmadığımı… SIGLINUX konuşmaya çağırdığında, basitçe “Hayır, üzgünüm” dedim ve konu burada sonlandı. Niçin konuşmayı yapmadım? GNU projesinin çabalarını küçülten bir hatayı düzeltmek uğrana, kişisel tacize uğrama riskini göze alıyorum.

GNU sisteminin bu varyasyonunu sadece “Linux” diye çağırmak, özgürlüğe saygı duymadan bunu sadece teknik avantajları nedeniyle kullanan insanların işine geliyor. Yazılımlarını her türlü ideolojik kaygının dışında görmek isteyen ve özgürlüğün önemli olduğunu söyleyen herkesi eleştiren Barr gibi insanlar var. İnsanlara özgür olmayan yazılım kullanması için baskı yapan ve daya iyi programlar geliştirmesini ya da susmasını söyleyen Torvalds gibi kimseler bulunuyor. Teknik kararların, doğuracağı sosyal sonuçları göz önüne almakla, politikleşeceğini ve bunun doğru olmadığını düşünen insanlar var.

70’lerde özgürlüğe değer vermeyen bilgisayar kullanıcıları, yazılımları yeniden dağıtma ve değiştirme imkanlarını kaybettiler. 80 ve 90’larda bir grup idealist, GNU Projesi, bir programı iyi yapanın özgürlük olduğuna inandı ve inandığımız şeyde azimle çalıştı. Bilgisayarı kullanıcıları bu sayede eskiden sahip olup, kaybettikleri haklarına tekrar kavuştular.

Bugün, kısmen özgürlüğe sahibiz ama özgürlüğümüz güvende değil. Özgürlüğümüz; CBDTPA (eskiden SSSCA), dijital TV yayınlarına erişim için özgür yazılıma engel olmayı teklif eden Yayın ‘Koruma’ Tartışma Grubu ( bkz: http://www.eff.org ), yazılım patentleri (Avrupa şimdilerde yazılım patentlerinin olup olmaması gerektiğini tartışıyor), Microsoft’un önemli programlar için yaptığı anlaşmalar ve bizi kullanılabilir özgür programlardan daha (teknik olarak) “iyi” özgür olmayan programlar ile kızdıran herkes tarafından tehdit ediliyor.

İlgilenmemiz için yeterli değil mi? Bu birçok konuya bağlı; GNU projesinin etkisin ne kadar olduğuna ve Linus Torvalds’un ne kadar etkileyebilediğine gibi. GNU projesi “özgürlüğünüze değer verin” derken; Joe Barr “Teknik konulara dayanarak, özgür ya da özgür olmayan yazılımları seçin” der. Eğer insanlar Torvalds’a GNU/Linux sisteminin başlıca geliştiricisi olarak güvenirse, bu sadece yanlış değildir, ayrıca mesajını daha etkili yapar- ve bu mesaj der ki “Özgür olmayan yazılıma evet; ben kullanıyorum ve bununla geliştiriyorum”. Eğer rolümüzü tanırlarsa, bizi daha cok dinleyeceklerdir ve onlara vereceğimiz mesaj: “Bu sistem özgürlük ile ilgilenen insanlar yüzünden var olmaktadır. Bize katılın, özgürlüğünüze değer verin ve birlikte koruyalım.” Tarih için http://www.gnu.org/gnu/thegnuproject.html adresine bakabilirsiniz.

İnsanlara sistemi GNU/Linux olarak çağırmalarını istediğimde, bazıları geçiştirirken, bazıları da saçma bahaneler üretiyorlar. Ama muhtemelen henüz bir şey kaybetmiş değiliz; çünkü başlamak için olasılıkla arkadaş canlısı değillerdi. Bu arada, sunduğum gerekçeleri haklı bulan başkaları, bu adı kullanmaya başladı. Böyle yaparak, diğer insanları, GNU/Linux sisteminin gerçekte neden var olduğunun farkında olmalarını sağlamamıza yardım ettiler ve bu da özgürlüğün önemli bir değer olduğu düşüncesini yayma becerimizi yükseltti.

Bu yüzden kafamı, yanlılık, iftira ve acıya karsı bir tutuma soktum. Duygularımı acıttı ama başarıya ulaştığında, bu çaba, GNU Projesi kampanyasına, özgürlük için yardım edecektir.

Linux (kernel) ve Linus Torvalds’ın şimdilerde kullandığı özgür olmayan sürüm denetleme sistemi olan Bitkeeper içeriyle gündeme geldiği için, bu yayın hakkında konuşmak istiyorum.

Bitkeeper Sorunu

Linux kaynakları için Bitkeeper’ın kullanımının özgür yazılım topluluğunda önemli bir etkisi vardır, çünkü Linux için yamaları yakından izlemek isteyen herhangi bir kimse, bunu özgür olmayan programı yüklemekle yapılabilir. Onlarca, hatta yüzlerce, kernel programcısı bunu yapmıştır. Bilgisayarlarında bulunan BitKeeper yazılımının sebep olduğu özgür yazılım konusunda düştükleri ikilemi, özgür olmayan yazılımı aşamalı olarak kullanmanın uygun olduğunu söyleyerek aşmaya çalışmaktadırlar. Bunun için ne yapılabilir?

Bir çözüm Linux kaynakları için başka bir depo kurmak, CVS veya başka bir özgür versiyon kontrol sistemi kullanarak, yeni güncellemeleri otomatik olarak bunun üzerine taşımaktır. En son versiyona erişim için Bitkeeper kullanılabilir ve CVS ile yeni düzeltmeleri yükler. Bu güncelleştirme işlemi, otomatik olarak ve sıklıkla yapılabilir.

FSF bunu yapamaz, çünkü biz, makinelerimize Bitkeeper’ı yükleyemeyiz. Bizim makinelerimizde özgür olmayan sistemler ya da uygulamalar yoktur ve ilkelerimiz, bunu bu şekilde sürdürmemiz gerektiğini söyler. Özgür yazılımla bir yol bulunana kadar bu depoyu işletmek, makinesinde BitKeeper olmasını kabul edebilecek birisi tarafından yapılabilir.

Linux kaynaklarının, özgür olmayan yazılımlardan daha büyük bir problemi vardır; Linux kaynağında özgür olmayan yazılım bulunur. Hatrı sayılır sayıda aygıt sürücüleri, aygıta yüklenecek programların ürün bilgisini gösteren numaralar serisini içerir. Bu özgür yazılım değildir. Aygıt yazmaçlarına konulan birkaç tane numara hafif bir durumken; derlenmiş olarak duran bir program bambaşka bir durumdur.

Linux’un “kaynak” dosyalarındaki derlenmiş kapalı programların varlığı ikincil bir sorun yaratır: Linux dağıtımlarının yasal olarak yeniden dağıtılabilir olup olmadığı ile ilgili soruyu gündeme getirir. GPL “tamamen kaynak kodun sunulmasını” gerekli kılar ve tamsayıların dizilimi kaynak kod olmaz. Aynı mantıkla, derlenmiş kapalı herhangi bir programı Linux kaynaklarına eklemek GPL’i ihlâl etmektir.

Linux geliştiricilerinin firmware programlarını ayrı dosyalara taşıma yönünde planları var; olgunlaşması birkaç yıl alır, ama tamamladıklarında ikinci sorunu çözecekler; biz de kapalı firmware dosyaları bulunmayan “özgür Linux” sürümleri yapabileceğiz. Eğer çok sayıda insan, Linux’un özgür olmayan “resmi” sürümünü kullanırsa, bunun pek yararı dokunmayacaktır. Bu durum olabilir, çünkü birçok platformda özgür sürüm, özgür olmayan firmware yazılımları olmaksızın çalışmaz. “Özgür Linux” projesi, firmware’in ne yaptığını çözmeli ve belki üzerinde çalışacak gömülü işlemci için assembler dillinde kaynak kodu yazmalı. Göz korkutucu bir iş… Yıllarca azar azar yapmış olsaydık, bir anda her şeyi yapmaktan daha az göz korkutucu olurdu. Bu işi yapacak insanları bir araya toplamak için, bazı Linux geliştiricilerinin bunun gereksiz olduğu yönündeki düşüncelerinin üstesinden gelmemizi gerekir.

Linux, çekirdek, genellikle özgür yazılımın amiral gemisi olarak adlandırılır, fakat hâlâ geçerli olan sürümü özgür değildir. Bu nasıl oldu? Bitkeeper’ın kullanım kararı gibi bu sorun da, “teknik açıdan daha iyi olma”nın özgürlükten daha önemli olduğunu düşünen Linux’un asıl geliştiricisinin tavrını yansıtır.

Özgürlüğünüze değer verin, yoksa onu kaybedersiniz. “Bizi politik konularla sıkmayın” diyip, öğrenmek istemeyenlere tepkinizi koyun.

Çevirmen Notu

Bu yazıdan yaklaşık 2 yıl sonra, git isimli yeni bir versiyon kontrol sistemine geçilerek, BitKeeper defteri kapatılmıştır. GNU/Linux projesi, artık özgür bir versiyon kontrol sistemi olan git’te sürdürülmektedir.

cagataycebi.com

 

0

FreeBSD 8.2-RC3 ve 7.4-RC3

Serverlerin, masaüstü bilgisayarın ve gömülü aygıtların gözde işletim sistemi FreeBSD’nin kalıt seriden en son güncellemesi 7.4’ün üçüncü sürüm adayı ve yeni seriden en son güncellemesi 8.2’nin üçüncü sürüm adayı, Ken Smith tarafından duyuruldu. 8.2/7.4 sürümleri için üçüncü sürüm adaylarının kullanıma sunulduğunu belirten Smith; 8.2-RC3’ün amd64, i386, ia64, pc98, powerpc ve sparc64 mimarileri için uygun olduğunu; buna karşın, 7.4-RC3’ün amd64, i386, pc98 ve sparc64 mimarileri için uygun olduğunu hatırlattı. Herhangi bir sorunla karşılaşıldığında normal biçimde Gnats tabanlı PR sistemini kullanarak ya da e-posta listesiyle ilgili sorunun rapor edilebileceğini söyleyen Smith, ISO’lara ilişkin doğrulama bilgilerinin (MD5/SHA256), sürüm duyurusundan edinilebileceğini sözlerine ekledi. Smith, hedef programın ise FreeBSD 8.2 ve 7.4 için düzenlenen sayfalardan ya da mevcut durumun FreeBSD 8.2 ve 7.4 wiki sayfaları üzerinden takip edilebileceğini söyledi. FreeBSD 8.2-RC3 ve 7.4-RC3 hakkında hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için sürüm duyurusunu inceleyebilirsiniz.
Continue Reading →

FreeBSD 8.2-RC3 ve 7.4-RC3 edinmek için aşağıdaki linkten yararlanabilirsiniz.

0